5947 sayılı Tam Gün Yasası’nın 8. maddesine göre kamu ya da özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan ya da mesleklerini serbest olarak yürüten hekim, diş hekimi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, tıbbi kötü uygulama sebebi ile kişilere verebilecekleri zararların karşılanması amacıyla mesleki malî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadırlar. Yasa’ya göre kamu ya da özel kurum ve kuruluşlarda çalışanların sigorta primlerinin yarısı kurumlarının bütçesinden karşılanacaktır. Yasa’nın bu maddesinin uygulanmasına ilişkin tebliğ de 21.07.2010 gün ve 27648 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve bu yasa kapsamında sorumluluğu olanlar sigortalarını yaptırmıştır. Ancak ortada yanıtlanması gereken bazı soruların olduğu görülmektedir.
Tebliğde yer alan ve 1. derece risk grubu olarak tanımlanan anatomi, histoloji ve embriyoloji (tüp bebek ünitelerinde çalışanlar dışında) ve fizyoloji (spor hekimliği gibi klinik dallarla ortak çalışanlar dışında) ana bilim dallarında çalışan hekim kökenli tıp fakültesi öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, uzman ve araştırma görevlilerinin doğrudan ya da dolaylı yollardan hasta tanı ve tedavisiyle ilgilenmemektedirler. Yalnızca eğitim-öğretim ve araştırma hizmeti veren bu temel tıp bilimleri öğretim elemanlarının tıbbi kötü uygulama yapma olanağı da olmayıp, bunların neden zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası yaptırması gerektiğinin yanıtını bulmak oldukça güçtür. Yasa’ya göre kamuda çalışanların sigorta primlerinin yarısının ilgili kamu sağlık kurum ve kuruluşlarının döner sermaye bütçelerinden ödenmesi gerekmektedir. Bunun sonucunda kamuya ait döner sermaye işletmesinden yukarıda belirtilen öğretim elemanları için gereksiz sigorta primi harcaması yapıldığını düşünmek olasıdır. Bunun yanında yukarıda belirtilen tıp fakültesi öğretim elemanlarının sağlık hizmeti vermediği halde sırf hekim olduğu için sigorta primi ödemeleri, ancak aynı ana bilim dallarında aynı akademik sanda, aynı haklarda, aynı işi bire bir yapan hekim olmayan öğretim elemanlarının prim ödeme zorunluluğu olmaması eşitlik ilkesini zedelemektedir. Bu açıdan tıp fakültelerinin temel tıp bilimlerinde çalışan, ancak hasta tanı ve tedavisi ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkisi olmayan hekim öğretim elemanları için hem kamu parasının tasarrufu hem de eşitlik ilkesi açısından zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortasında yeni düzenlemeler yapılmasında yarar vardır.
İkinci nokta ise 21.07.2010 günlü tebliğde sigorta primlerinde yıllık artırım ya da indirimlerle ilgili bazı noktalar olsa da zamanla tazminat taleplerinin artması ve yüklü tazminatlar ödenmesi halinde sigorta şirketlerinin bu sigorta primlerini ne kadar süre daha kabul edebileceği tam olarak net değildir. Kötü tıbbi uygulamalar karşısında haklı tazminat talepleri yanında sistemin suistimali sonucunda haksız tazminat taleplerinin de doğacağı beklenebilir. Böylece bir süre sonra hekimlerin çok sayıda haklı ya da haksız tazminat davası ile karşı karşıya kalabileceği, buna bağlı olarak sigorta primlerinin sigorta şirketlerince oldukça yüksek düzeylere çıkarılabileceği ve hekimlerin zamanla tazminat olasılığı yüksek olan zor olguların tedavisinde daha konservatif olmak zorunda kalabileceği gibi önemli olasılıkları göz ardı etmemek gereklidir.
Diğer bir nokta ise sağlık hizmetinde birincil olarak tanı ve tedavi sorumluluğu olmayan tıpta uzmanlık öğrencilerinin sigorta primlerinin tümünün kendi kurum ve kuruluşlarının bütçesinden ödenmesi seçeneğinin değerlendirmeye alınmasıdır.
Sonuçta tıbbi kötü uygulama sebebi ile hekimler için zorunlu mesleki malî sorumluluk sigortası uygulamasını destekliyorum. Ancak kötü mesleki uygulamalar için yalnızca hekimlerin değil, diğer bazı meslek gruplarının da böyle bir sigorta şemsiyesine gereksinimi olduğunu ve hekimler için uygulanan bu sigorta sisteminde yukarıda belirttiğim noktalarda bazı düzenlemeler yapılması gerektiğini düşünüyorum.