Algı yönetiminde bir fenomen
Zübük deyince akıllara Kemal Sunal’ın canlandırdığı o madrabaz politikacı karakteri geliyor değil mi? 1980’de sinemaya kazandırılarak geniş kitlelere erişen roman, ilk bakışta politik hiciv niteliğiyle göze çarpan fakat esasen Türkiye’de siyasal kültürün ve bu kültürü besleyen toplumsal yapının -yıllardan bu yana maalesef değişmeyen- panoramasını sunan bir Aziz Nesin eseri. İlk baskısı 1961 yılında yapılmış. O gün bugün farklı dillere çevrilen eser, milyonlarca kişi tarafından okunmuş, okunmakta. Ve fakat son yıllarda izlenememekte! Enteresandır; yıllardır ulusal kanallarda gösterilmiyor. O derece ki 20’li yaşlardaki gençlerin önemli bir kısmı Zübük’ü tanımıyor. Fakat Zübük’ü bilmeyenlerin “Bu var ya, tam bir zübük!” diyemediği tipolojiyi, adını koyamasa da tanıdığı şüphesiz! Nedenini Metin Akpınar’ın mizah hakkındaki kritiğinde buluyoruz. Akpınar;
“60 yıldır mizah yapmaya çalışıyorum, dışardakiler benden çok daha komik hale geldiler, biz çok ciddi kaldık onların yanında, kabareyi de biraz bu sebeple kapattık.”
diyor. Evet, benzer mantıkla, “Gerçek hayattaki zübükler ve zübüklükler o kadar çok ki, filmini izlemeye ve romanını okumaya ne hacet!” diyenler bu bakımdan haklılar.
Yine enteresandır, Zübük’ü bildikleri için zübüğe zübük diyenler ise cezalandırılıyor ülkemizde. Siyasetçilerin ithamlarında “zübük” kelimesi varsa hakaret gerekçesiyle yargıya konu edilmiş.[1] Oysa zübüklük; -politikacı olsun ya da olmasın- pek çok insanın benimsediği bir yaşam biçimidir.
Kağnı gölgesinde…
Bizzat Nesin tarafından “İt, kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış.” atasözüyle betimlenen bir yaşam biçimidir, zübüklük… Aynı zamanda menfaati uğruna türlü fırıldaklar çeviren, yalancı, dolandırıcı bir kişilik. (İşte bu yüzden “z”yi küçük harfle yazdım. Zübük ve zübük farkı; birinin özel, diğerinin cins isim olmasından kaynaklanıyor.)
Bu durumda atasözüyle yapılan betimlemeye göre tipik bir zübük varlığını, algılarını yönetebildiği insanlara borçlu. Bu insanlar onun, içinden neşet ettiği ve beslendiği toplumu oluşturuyor. Dolayısıyla zübüklüğü ayakta tutan mekanizmayı anlamak için, algı yönetiminde başarılı olduğu ve gölgesine muhtaç olduğu yapıyı irdelemek gerekiyor. Çabalayalım…
İkna yeteneği / becerisi…
Eldeki verilere göre, bugünkü insan, hayali gerçeklikler yaratma ve bunu yayma becerisini binlerce yıl önce edindi. Bu beceri, insanoğlunun amaç ve hedefleri uğruna başkalarını kullanma, ikna etme, yönetme becerisinin esasını teşkil ediyor. İnsanı, diğer canlılardan ayıran bir beceri bu. Manidar bir örnek vardır, bu beceriyi anlamaya yardımcı olan:
Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu size vermeye asla ikna edemezsiniz. Peki ya insanı?
Cevap: Mümkün.
Yani insanın algılarını yönetmek (suretiyle onu ikna etmek, kandırmak, kullanmak) için hayali gerçeklikler yaratmak gerekli ve bazen yeterli. Yeter ki karşınızdakinin dilinden konuşmayı bilin. Bu hayali gerçeklik, bir dinî argüman, mesela “öldükten sonra gidilecek cennetteki huriler” neden olmasın! Hayal etmek ve satmak da parayla değil ya…
İşte tipik bir zübük, karşısındakinin zaafını tespit etmeye odaklıdır ve o zaaftan faydalanmak için en aşağılık hayali gerçekliği kullanmaktan hiç geri durmaz. “Yok artık!” dedirtecek şeyleri manipülasyon için kullanıverir, rezil olmaz çünkü. Romandaki Zübükzade İbraam için bakın ne diyor bir zübükzede:
“Herif öyle rezilliklerden utanacak gibi değil. Hatta rezil edebilsek ‘Aman ne iyi, propagandamı yaptılar’ der.”
Elbette birtakım taktikleri var zübüklerin: “Pusu kurarak kendi fesatlığını karşısındakine mâletmek” gibi… Yaygın tabirle buna “tribüne oynamak” da diyebiliriz. Bakın Zübükzade İbraam, “camimiz var zaten, yeni bir cami yapmak yerine okul yaptıralım, okulumuz yetersiz” diyen rakibine cevap vererek, seçmenlerini (hedef kitlesini) nasıl galeyana getiriyor:
“… Aziz hemşerilerim! Her türlü fikre saygımız vardır. Müsaade edelim Burhan Bey cami yaptırmamıza neden karşı olduğunu açıklasın. Herkesin niyeti anlaşılsın. Bir hakikat kalmasın alemde Allahım nihaaaan!”
Burhan Beye öfkeli olan topluluğun bu sözü dua zannederek hep bir ağızdan verdiği cevap “Amiiiiin!”oluveriyor. Evet, işlem tamam. Hedef kitlenin cehaleti, Zübük tarafından kullanılmıştır.
Nasıl, tanıdık değil mi? İnanç argümanı o kadar işlevsel ki aynı anda zübükgillerin ölümsüz velinimeti, zübükzedelerin ise belası oluveriyor.
Bir başka zübük taktiği de “sorumluluğu dağıtıp, riski azaltmak”. Yasal ve/veya ahlaki olmayan işlerine, algılarını manipüle ettiği kişileri de dahil ederek, dolandırılanların kendisini ifşa etme ihtimalini azaltıyor. Yine bir zübükzedenin ağzından bu taktiği özetleyelim:
“Kim ihbar edecekmiş Zübükzade İbraam’ı? Onun bu işe bulaştırmadığı bir adam mı kaldı ki ihbar ede? Kim kimi?!”
Evet, sorumluların hepsi sorunluysa kim kimi kime ihbar etsin? Sorumlular demişken, tam da zurnanın zırt dediği yere geldik.
Aktif zübük- pasif zübük…
Biz zübüklüğün sorumlularını ararken, bakın zübükzedeler kendilerini nasıl da sobeliyor:
“… Arkadaşlar Zübükzade bizim partimizden. İyi kötü gene bizim adamımız. Sahip çıkalım. Yalan dolanda üstüne yok. Bizi ancak o kurtarır.”
“… Namuslu olup da ne olacak bir işi beceremedikten sonra? Varsın çalsın çırpsın da arada ucu bize de dokunsun. İnsanda ağız varsa elbette yiyecek. Adam odur ki hem yesin hem yedirsin!”
“… Bu kadar milletin doğrucusu ben değilim ya!”
Evet, bu sözlerin sahipleri birer zübükzede. Algıları zübük tarafından manipüle edilen, kullanılmaya doymayan, öğrendikleri çaresizlik içinde debelenen, zübüğü de kerameti kendinden menkulmüş gibi düşündürten kişiler.
20. yy.ın önde gelen psikolog- sosyolog düşünürlerinden Erich Fromm kendi güçlerini kullanmayanlardan oluşan toplumsal yapıyı tarif ettiği satırlarında[2];
“Bir toplumdaki insanlar kendilerini güçsüz ve çaresiz hissediyorlarsa kendilerini adayabilecekleri bazı putlara ihtiyaç duyarlar. Bu aldatıcı durumdan sıyrılabilmenin tek yolu, insanın kendi gerçek yerinin ve güçlerinin tam olarak bilincine varabilmesidir.”
diyerek zübüklüğü yaşatan toplumu da işaret ediyor aslında. Fakat içinde bulundukları çaresizlik ve güçsüzlük onların masum olduğu anlamına gelmiyor. Dolayısıyla zübükzedeler, birer zübük mağduru olmakla kalmıyorlar. Aynı zamanda zübüklüğü yaşatan ve besleyen organizmayı / toplumu oluşturuyorlar. Prof. Dr. Y. Nuri Öztürk işaret edilen bu toplumu “kötülük toplumu” olarak analiz ediyor[3]:
Kötülük toplumu;
- dürüstleri cezalandıran,
- zahmete girmemek veya bazı çıkarları elde etmek için boyun eğen,
- zalime isyan etmesi gereken yerde itaat eden,
- konformist,
- iğreti hayatı amaçlayan,
- zalimlere eğilim gösteren, zalimliğe seyirci kalan, zalim üreten,
- kısa vadeli basit çıkarları uğruna en hayati değerlerini kolayca satabilen,
- düşünme zahmetinden kaçan, sorgulamayan,
- beleşçi, ucuzcu, bedavacı,
- yaratıcı ıstırabı, çileyi, onurlu olmanın zor ve meşakkatli yolunu seçenleri aptal olarak niteleyen
bireylerden oluşur.
Nitekim Nesin de bu ölümsüz eserinin sonunda bir zübükzedeye;
“Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi.”
dedirtmek suretiyle kötülük toplumunu tarif ediyor.
Yani pasif zübüklerin aktif zübükleri doğurduğu ve beslediği toplumu…
Tanıdık geldi mi?
[1] Bk. https://www.cnnturk.com/turkiye/-zubuk-diyen-savciya-hapis-cezasi, https://www.bolununsesi.com/haber/141453/zubuk-diyen-kaybediyor, https://www.milliyet.com.tr/gundem/valiye-zubuk-cezasi-1329108
[2] Bk. Fromm, Freud düşüncesinin büyüklüğü ve sınırları, 73.
[3] Bk. Öztürk, Kur’an verilerine göre kötülük toplumu ve Türk toplumunun durumu, 2016.
4 yorum
Kalemine yüreğine sağlık çok güzel okudum
Teşekkür ederim, sizler de sağolun.
Kaleminize, yüreğinize sağlık, Can Hocam. Maalesef günümüzdeki siyasilerden zübük karakterliler çok türedi. Allah ıslah etsin bunları…
Çok teşekkür ederim, sağolun.
Maalesef…